Yaşar Nuri Öztürk ve benzeri deistlere!
Tevhid ve Tevhidi mücadele, her dönemde aynı isim ve aynı metodla ortaya konulurken, küfür ve şirk, tarihi süreçte sürekli kılık değiştirerek Tevhidi esaslara karşı ortaya çıkmış, değişik metodlar uygulayarak ilahi mesajı ve Tevhidi esasları inkâr etmiştir. Günümüzde Tevhidi esaslar, birbirinden farklı metodlarla inkâr edilmekte, Tevhidi esasların üzeri örtülmeye çalışılmaktadır.
Bugün, küfür ve şirk düzenleri, Tevhidi esaslara karşı inkâr mücadelelerini, bir yandan izin verip kontrolü altına aldığı parti, vakıf ve dernekler yoluyla sürdürürlerken, diğer yandan çeşitli ünvanlar ve makamlar verdikleri kişiler eliyle sürdürmektedirler. Bütün bunlara, bir de inkârcı Marksizmin, iflas etmesi sonrasında ortada başıboş kalan marksist kırıntıları ve hevalarını din edinen Samiri soylu belamlar eklendiğinde, Tevhidi esasların, nasıl bir inkâr furyası ile karşı karşıya olduğu daha net anlaşılacaktır.
Tevhidi esasların karşısında yer alan inkârcı şirk grupları, birbirlerinden ayrı ve birbirlerine karşı görünseler de ortak hedefleri, Tevhidi esaslara savaş açmak ya da en azından bu esasları gizleyerek insanların Tevhidi esasları öğrenmelerini engellemektir.
İnkârcı şirk grupları, İslâm adına ortaya çıkan parti, vakıf ve dernekler, İslâmcı marksistler, İslâm adına konuşan profesörler, hevalarını tatmin etmek adına, değişik isimler altında, ortaya çıkan kimseler ve İslâmcı radyo ve televizyonlardır. Bu inkârcı şirk gruplarının hemen tümü, Kur’an’da kendilerinden sözedilen Samiri ve Belam ibn Baura’nın günümüz takipçileridirler.
Değişik yöntemler kullanarak Tevhidi esasları ve ilahi mesajın buyruklarını inkâra çalışan bu gruplardan bazıları, direkt Tevhidi esasları, kimileri, yüce Allah’ın, kendisinin razı edilmesi için en güzel örnek edinilmesini emrettiği Rasulullah (as)’ı, kimileri de, yüce Allah’a kulluğun nişaneleri olan namazı, orucu, haccı ve infakı inkâra yeltenmişlerdir. Bütün bu inkârcı şirk gruplarının ortak adları, Deizm’dir.
İnkârcılığın ve yüce Allah’a şirk koşmanın bir başka versiyonu olan Deizm, Batıda kilisenin, ilahi mesaja dayanmayan ve tamamen kilisenin dayatmalarından oluşan din anlayışına karşı, 16. yüzyılda –ki, kilisenin en despot döneminde olduğu bir dönemdir- felsefecilerin ortaya attıkları ve kilisenin zulmünde kurtuluş olarak gördükleri dinden kaçışın adıdır.
İslâm’ın ne olduğunu bilmeyen, İslâm’ı Hrıstiyanlıkla karıştıran, Tevhid ilkesini kabul etmeyen, bazı ateist kişilerin, inkârcı bir felsefe olan Laikliği din edip Türkiye’ye soktukları gibi, şimdi de aynı inkârcıların takipçileri, inkârcılığın diğer versiyonu olan Deizm’e sarılmış görünmektedirler.
Hrıstiyanlığın, ilahi olan bir kitabı bulunmamaktadır; mevcut olan ve birbirinden farklı içeriklere sahip bulunan inciller, Hrıstiyan din adamlarınca yazılmış, kutsallığı bulunmayan beşeri kitaplardır. Bu kitapları bile, bilmekten mahrum olan Türkiye’deki inkârcı ateistler, Kur’an’ın, yüce Allah (cc) tarafından indirildiğini görmezden gelerek, tümüyle reddetmekte ve kendi hevalarını ilah edinerek Deizm’i kendilerine bir çıkış yolu yolu olarak görmektedirler.
Kur’an, yüce Allah (cc) tarafından indirilen hükümlerden oluşan, insanların, tüm düşünce, söz ve yaşayışlarını düzenleyen, beşeri hiçbir yönü bulunmayan bir Kitab’tır. İslâm, öncelikle beşeri tüm hükümleri reddeden, Uluhiyet, Rububiyet ve Melikliğin yalnızca yüce Allah’a ait olduğunu ilan eden bir Tevhid dini, insanların hayatını, aile yapısını, sosyal, siyasal, hukuksal, ticari, hatta adabı muaşerat ilişkileri düzenleyen bir sistemdir.
Türkiye’de ki Deizm’in savunucularına bakıldığında bunların, yüce Allah’ın indirdiği ilahi esaslar doğrultusunda yaşamayı kabul etmeyen, Kur’ani esasları ve Tevhid ilkesini reddeden, en güzel örnek olan Rasulullah (as)’ı kabul etmeyen, şirk ve küfrü kendilerine şiar edinen kişiler oldukları görülecektir.
Kur’ani hükümlerin belirlediği hayat doğrultusunda yaşamayan, düşünce, söz ve yaşam tarzı olarak Kemalizme ve Marksizme daha yakın olan Türkiye’deki Deizmciler, inkârlarına kılıf olarak, zaten İslâm’ın dışında ve tahrif edilmiş dinlerden farksız olan Tasavvufa ve geleneksel din anlayışına karşı çıkışlarını almaktadırlar.
Türkiye’deki Deizmciler, öncelikle yüce Allah (cc) tarafında, en güzel örnek olarak alınması emredilen Rasulullah (as)’ı inkârla küfürlerini ortaya koydular, hemen ardından Tevhidi esasları ve giderek yüce Allah’ın hükümlerini reddetmeye kadar varan küfür ve şirklerinde zirve yaptılar.
İslâm düşmanı, Kemalizmin ve Marksizmin yöntemlerini kendilerine referans alan Deizmciler, Tevhid ilkesini düşünce ve hayatlarından çıkardıkları gibi, Allah Rasulü Hz. Muhammed (as)’ı ve onun örnek hayatını, İslâm’ın emrettiği tesettürü, namazı –kısaltarak ya da tamamen hayatlarından çıkararak- inkâr ettiler ve giderek topyekün Kur’an’ın, yüce Allah’a kulluğu emreden hükümlerini inkâra yeltenerek küfürlerini açığa vurdular. Bu inkârcı güruh, küfürlerine kılıf uydurmak için Allah’a iman ettiklerini, ancak dinin yozlaştırıldığını ileri sürdüler.
Yaşar Nuri Öztürk
Çıkarlarının, hevasının ve tağuti sistemin kulu ve kölesi olan Yaşar Nuri adındaki atesit deist kişi, yetiştiği çevre ve gördüğü eğitimler nedeniyle hiçbir zaman gerçek İslâm ile tanışmamış, ilk yıllarında geleneksel din anlayışının ve tasavvufun kurallarını İslâm zannederek sahiplenmiş, Türkiye’de tasavvufa karşı siyasal ve toplumsal tepkinin artması üzerine birden çark ederek tasavvufa karşı çıkmış, tağuti Kemalist sistem tarafından toplumun önüne çıkartılmıştır.
1994 yılında, nezaket kuralları içerisinde, tutarsızlıklarını belirterek kendisine gönderdiğim mektubuma verdiği cevapta, Kur’an’a yöneldiğini, artık Kur’an ile hareket edeceği belirtmiş, ben de gerçekten Kur’ani hareket edeceğine sevinmiştim. Daha sonraki dönemlerde bu kişinin, Kurân’ı, kendi hevasına uygun bir şekilde nasıl tahrif ettiğini ve kendi hevasına uymayan ayetleri inkâra yeltendiğini üzüntü ile gördüm.
Yaşar Nuri, açık bir kadınla evlendikten sonra İslâmi tesettüre karşı çıkmış, Kemalist sisteme olan iman ve sadakati doğrultusunda, 28 Şubat 1987 sürecinde, sistemin genelkurmayına düzenli olarak brifingler vermiş bir piyondur. Bu piyon, yaptığı muhbirlik karşılığında, sistemin savunucusu televizyonlara, İslâm’ı bulandırmak için, neredeyse her gece çıkartılmış, öğrencisi bile bulunmayan bir ilahiyat fakültesine dekan olarak atanmış ve 2002 yılında CHP(Cahiller Hizip Partisi) gibi solcu ve ateist bir partide milletvekili seçtirilmiştir.
Küfür ve inkârında sınır tanımayan bu ateist, yeni adı ile Deist müşrik, Kemalist sisteme olan iman ve sadakatini terk etmemiş ve 2005 tarihinde Halkın Yükselişi Partisini kurmuş, ancak kimsenin bu azgın deist müşriğe ve partisine itibar etmemesi sonucunda kendi kurduğu partisini bırakmıştır.
Uzun bir süredir kıyıda köşede unutulan ateist Deist kâfir Yaşar Nuri, yeniden gündem oluşturmak ve Türkiye’deki inkârcı akımı yönlendirmek için tekrar ortaya çıkarak küfrünü kusmaya devam etmektedir.
Deizm, yüce Allah’a inandıklarını söyleyip O’nun hükümlerini reddeden Mekke Müşriklerinin günümüz uzansıdır. Mekke müşrikleri de, yüce Allah’a inandıklarını iddia ediyor, ancak günümüz Deistleri gibi hayatlarını, ilah edindikleri arzularına göre düzenliyorlardı. İşte bu Deistlerin ataları olan, Rasulullah (as)’a karşı çıkan, Kur’an’ı ve Tevhidi ilkeleri kabul etmeyen Mekke müşriklerinin, Allah inancının varlığını bildiren ayetler.
“Andolsun, onlara: ‘Gökleri ve yeri kim yarattı, güneşi ve ayı (size) kim boyun eğdirdi?’ desen; ‘Allah’ derler. O halde nasıl Allah'ın (birliğinden) döndürülüyorsunuz?’
Onlara: ‘Kim gökten suyu indirip de ölmüş olan yeri onunla diriltti?’ diye sorsan; ‘Allah’ derler. De ki: ‘Hamd Allah'a mahsustur’ doğrusu çokları düşünmezler.” (Ankebut, 61)
“De ki: ‘Biliyorsanız dünya ve içinde bulunanlar kimindir?’ Allah'ındır diyecekler. ‘O halde düşünmüyor musunuz?’ de. Yedi göğün Rabbi ve büyük Arş'ın Rabbi kimdir? de; bunlar Allah'ındır diyecekler. ‘O halde korunmuyor musunuz?’ de. Biliyorsanız (söyleyin) her şeyin melekûtu (mülkü ve yönetimi) elinde olan, koruyup kollayan, fakat kendisi korunup kollanmayan kimdir?’ de. ‘Allah'a aittir’ diyecekler. ‘O halde nasıl büyüleniyorsunuz?’ de. Doğrusu biz, onlara hakkı getirdik, onlarsa yalancıdırlar.” (Mü’minun, 84-90)
“De ki: ‘Sizi gökten ve yerden kim rızıklandırıyor ya da o kulak(lar)ın ve gözlerin sahibi kimdir? Ölüden diriyi, diriden ölüyü kim çıkarıyor? Kim buyruğu(nu) yürütüyor?’ ‘Allah’ diyecekler. ‘O halde, korunmuyor musunuz?’ de. İşte sizin gerçek Rabbiniz Allah budur; gerçekten sonra sapıklıktan başka ne var? O halde nasıl (küfre) çevriliyorsunuz? Böylece Rabbinin, fasıklar için söylediği: ‘Onlar iman etmezler’ sözü gerçekleşti.” (Yunus, 31-33)
Yukarıya alınan ayetlerde ve benzeri daha birçok ayette geçtiği üzere, günümüz deist müşrikleri gibi, Mekke müşrikleri de, yüce Allah’a inandıklarını iddia ediyorlardı, ancak yüce Allah (cc), onların yalancı olduklarını ve aslında iman etmediklerini bildiriyor.
Yaşar Nuri ve Deist olarak tanımladığı ateist inkârcılar, insanları yüce Allah’ın indirdiği Tevhidi esaslardan uzaklaştırmak için, asıl ilahları olan şeytan gibi, yüce Allah’ın doğru yolu üzerine oturmuşlar, Kur’an ayetlerinin anlamlarını çarpıtarak yüce Allah’a yönelmeyi, insanların Tevhidi ilkeleri kabul etmelerini engellemektedirler.
“Öyle ise, dedi, beni azdırmana karşılık, and olsun ki, ben de onlar(ı saptırmak) için senin doğru yolunun üstüne oturacağım; sonra önlerinden, arkalarından, sağlarından, sollarından onlara sokulacağım ve çoklarını şükredenlerden bulmayacaksın!” (A’raf, 16-17)
Yukarıda da belirttildiği üzere, Türkiye’deki deistler, Kemalizme ve Marksizme düşünce ve yaşam olarak daha yakın, hatta birebirdirler. Yaşar Nuri adındaki inkârcı kafir, nasıl CHP’den milletvekili seçildi ve sonra da kendi başına bir parti kurdu ise, onun benzeri Deistler de, Marksistelerin, kutsal ilan ettikleri 1 Mayıslarda, ateist Marksist yoldaşları ile kolkola, marksist türküler söyleyerek mitinglere katılmakta, bu Deistlerden bazıları marksist Che Guevara hayranı, diğer bir kısmı ise CHP’ye yaranmakta kendisine gelecek hazırlamaktadır.
Tevhidi esaslardan ve Kur’an’ın öngördüğü İslâmi yaşam tarzından uzak olan bu Deist inkârcıların, Kur’an ayetlerini okumaları, tamamen kendi küfürlerine kılıf uydurmalarından başka bir şey değildir. Yüce Allah’a iman eden, Kur’ani esaslara teslim olan ve Tevhidi ilkeler doğrultusunda hareket eden her Müslüman, bu Deistleri de, onların ataları ve öncülerini de çok iyi bilmektedir. Bunlar, ancak arzularını ilah edinen cahil birkaç sokak serserisi üzerinde etkili olabilirler. Bunların, Allah’ın salih kulları üzerinnde bir etkileri olmaları mümkün değildir.
İşte Deistlerin asıl ilahı olan şeytanın, itiraf ettiği üzere, şeytan ve onun taifesi olan günümüz deistleri, Allah’ın salih kulları üzerinde etkili olamayacaklardır.
“(İblis): ‘Rabbim, dedi, beni azdırmandan ötürü andolsun ki ben de, yeryüzünde onlara (günahları) süsleyeceğim ve onların hepsini azdıracağım, ancak içlerinden kendilerine ihlas verilen kulların hariç; Benim halis kullarıma karşı senin bir gücün yoktur; ancak sana uyan azgınlar(ı azdırabilirsin).” (Hicr, 40.42)
Yüce Allah’a gerçekten iman eden ey insanlar, şeytanın yardımcıları olan ve günümüzde ortaya çıkan bu inkârcı Deistlere, bir çoğu vakıflarda yuvalanan Samiri soylu belamlara, Rasulullah (as)’ı inkâr eden inkârcı müşriklere ve beşeri tağuti sistemlere karşı uyanık olun, onların fitnelerine karşı Rabb’inizden size indirilen Kur’an’a sarılın, en güzel örneğiniz Rasulullah (as) gibi, Kur’an’ı hayat düsturu ve tek ölçü olarak alıp tüm gayri İslâmi kişi ve oluşumlara karşı çıkın. İşte kurtuluş reçetesi olarak bildirilen ilahi mesaj, kurtuluşunuz bundadır.
“Ne zaman şeytandan kötü bir düşünce seni dürtüklerse, Allah'a sığın; çünkü O, işitendir, bilendir. Allah'tan korkanlar, kendilerine şeytandan gelen bir vesvese dokunduğu zaman düşünür, (gerçeği) görürler.” (A’raf, 200-201)
SELAM HİDAYETE TABİ OLANLARIN ÜZERİNEDİR.
Ramazan Yılmaz: 2013.04.28
Bir yanıt yazın