Press ESC to close

AZGINLIĞIN ADI ANAYASA ÇALIŞMALARI

“Kendisini yeterli gördüğünde insan azar.” (Alak, 7-8)

Tarihi süreçte olduğu gibi günümüzde de azgınlıklarında haddi aşan bazı kimseler, kendi acizliklerine ve aslında hiçbir şeye malik olmadıklarına bakmadan, insanların idaresi için yaparak ilahlık taslamaktadırlar.

İnsanların hayatlarını düzenlemek için kanunlar çıkarıp yasa koymak, Kur’ani anlamda haddi aşmak, tuğyan ve yüce Allah’a isyan olduğu gibi aynı zamanda ilahlık taslamaktır. Bu yasa yapıcı kimselere destek vermek, onlara tavsiyelerde bulunmak da onları ilah edinmektir.

Tek ilah olan yüce Allah (cc), kendi acizliklerine bakmadan, insanlar üzerine kanun koymaya çalışan bu azgın kimselere ve onlara destek verip onları ilah edinenlere, kanun koyma hakkının yalnızca Kendisinde olduğunu bildirmektedir.

“Rabbiniz o Allah'tır ki; gökleri ve yeri altı günde yarattı, sonra Arşa istivâ etti (tahta kuruldu. O), geceyi, durmadan onu kovalayan gündüzün üzerine bürüyüp örter. Güneşi, ayı ve yıldızları buyruğuna boyun eğmiş vaziyette (yaratan O'dur). İyi bilin ki, yaratma ve emir O'nundur. Âlemlerin Rabbi Allâh, ne uludur!” (A’raf, 54)

Kendilerine bile fayda ve zarar görme gücüne sahip olmayan, her vesile ile beton ve tunçtan yapılmış putlara tapacak derecede ilkel ve kişilikten yoksun olan, yarına çıkmaya bile garantileri olmayan bu anayasa hazırlayıcıları, bu hallerine bakmadan insanlar üzerinde ilahlık taslayarak kanun koymaya çalışıyorlar. Azgınlık içerisinde bulunan bu kimselere ve onları ilah edinenlere, Hz. Yusuf (as)’ın zindan arkadaşlarına söylediği şu hakikatleri hatırlatmakta fayda vardır.

“Ey benim zindan arkadaşlarım, çeşitli ilahlar mı iyi, yoksa herşeyi kahredici tek Allâh mı? Siz, O'nu bırakıp ancak sizin ve atalarınızın taktığı birtakım (azgın) isimlere tapıyorsunuz. Allâh onlar hakkında hiçbir delil indirmemiştir. Hüküm, yalnız Allâh'ındır. O, yalnız kendisine tapmanızı buyurmuştur. İşte doğru din budur. Ama insanların çoğu bilmezler.” (Yusuf, 39-40)

Yaratılışı bir damla sudan olan, hiçbir şeye malik olmayan, Rabb’i tarafından kendisine mal ve sermaye, akıl ve bilgi verilmiş, yaratılış gayeleri kendilerine bildirilmiş bu azgın kimseler, O’nun bildirdiği Tevhidi esasları terk etmişler, O’nun verdiği akıl ve bilgi ile O’na tuğyan, küfür ve şirk içerisinde Rab’lerine isyan edip ilahlık taslamışlardır.

“İnsan, bizim kendisini nasıl bir nutfeden yarattığımızı görmedi mi ki, şimdi apaçık bir hasım kesildi?” (Yasin, 77)

Yüce Allah (cc) tarafından yaratıldıklarını, öldükten sonra yeniden O’nun huzuruna gideceklerini ve ebediyen cehenneme gireceklerini unutarak, kanunlar çıkarıyor ve kendi acziyetlerine bakmayarak yüce Allah’a karşı bir hasım kesiliyorlar. Beşeri yasaları çıkaranlara destek olanlar da, yasa çıkaranları ilah edinerek bu savaşta tercihlerini küfürden yana koyuyorlar.

Kur’an, Tevhidi esaslardan sonra ağırlıklı olarak en çok insanın tuğyan etmesi yani azgınlaşması üzerinde durur. Kur’an, daha ilk sureden itibaren tuğyan edenlere dikkatleri çeker ve onların nasıl tuğyan ettiklerini bildirir.

Kesinlikle insan, müstağnileştiğinde tuğyan eder.” (Alak, 6-7)

Azgınlığında sınır tanımayanların en zirvesinde hiç kuşkusuzdur ki, yüce Allah’ın gönderdiği ilahi hükümleri reddedip kendileri insanlar üzerine hüküm koyan kimmseler bulunmaktadır. İşte yüce Allah’ın öncelikle reddedilmesini istediği ve tağut olarak isimlendirdiği azgınlar bunlardır.

“Dinde zorlama yoktur; doğruluk, sapıklıktan seçilip belli olmuştur. Kim tağutu reddedip Allah'a iman ederse, muhakkak ki o, kopmayan, sağlam bir kulpa yapışmıştır. Allâh işitendir, bilendir.” (Bakara, 256)

Tağutu reddetmek, yüce Allah’a iman etmenin ilk şartıdır; Tevhidi esasları kabul etmeyip insanların hayatları üzerine kanun koyarak tağut olan beşeri sistemleri inkâr etmeyenler, yüce Allah’a iman etmemiş, şirk ve küfür içerisinde olan kimselerdir.

Tağuta -hangi gerekçe ve hangi şekilde olursa olsun- destek olanlar, itaat edenler asıl itibarı ile tağuta iman etmiş, İslâm’ı terketmiş kimselerdir. Tağuti sistemler, kendilerine tabi olanları İslâm’dan uzaklaştırır ve dünyada onları cahiliye karanlıklarına, ahirette ise yüce Allah’ın azabına ve sürekli kalacakları cehenneme sürüklerler.

“Allâh, iman edenlerin dostudur. Onları karanlıklardan aydınlığa çıkarır; kâfirlerin dostları da tağuttur. (O da) onları aydınlıktan karanlıklara çıkarır. Onlar ateş halkıdır, orada ebedi kalacaklardır.” (Bakara, 257)

Anayasa çıkarıp kanunlar koyarak azgınlaşıp tağut olan Kemalist sistemin milletvekilleri ve yöneticileri, yüce Allah’a karşı açık bir şekilde savaş açmışlardır. Bu sisteme destek olanlar da bu savaşta Kemalist zorbaların yanında yüce Allah’a karşı savaşmaktadırlar.

“İman edenler Allâh yolunda savaşırlar, inkâr edenler de tağut yolunda savaşırlar. O halde şeytânın dostlarıyla savaşın, çünkü şeytânın hilesi zayıftır:” (Nisa, 76)

Tağuti beşeri demokratik sisteme, Kemalist zorbalığa itaat etmek, onu ne şekilde olursa olsun desteklemek, onun mücadelesini vermek, yüce Allah’a isyan, savaş, küfür ve şirktir.

Yüce Allah’ın reddedilmesini emrettiği tağutu reddetmeyen kimseler, imanlarına şirk pisliğini bulaştırmışlar ve bu nedenle yüce Allah o kimseleri, lanetlemiş ve onları domuzlar ve maymunlar olarak vasıflandırmıştır.

“De ki: ‘Allâh katında yeri bundan daha kötü olanı size söyleyeyim mi? Allâh kime lanet ve gazap etmiş, kimlerden maymunlar, domuzlar ve tağuta itaat edenler yapmışsa, işte onların yeri daha kötüdür ve onlar düz yoldan daha çok sapmışlardır.” (Maide, 60)

Beşeri tağuti sistemlere itaat edenlerin yerlerinin yüce Allah (cc) katında çok kötü olmasının ve bu kimselerin, maymunlar ve domuzlar sınıfına dahil edilmelerinin nedeni, Nisa suresi, 76. ayetinde de belirtildiği üzere, yüce Allah’a savaş açan, Allah’ın indirdiği hükümleri bırakarak insanlar üzerine hüküm koyan ve böylece ilahlık taslayan tağutu desteklemeleri ve onun yanında yer almalarıdır.

Kur’an, insanların kendilerini yeterli gördüklerinde nasıl azgınlaştıkları konusunda Fir’avn’ı örnek verir. Fir’avn, azgınlığında sınır tanımayacak derecede azgınlaşmış, insanlar üzerinde kendisini ilah görecek derecede ileri gitmiştir.

“Fir'avn dedi ki: ‘Ey ileri gelenler, ben sizin için benden başka bir ilah bilmiyorum, ey Hâmân, haydi benim için çamurun üzerinde ateş yak(arak tuğla imal et de) bana bir kule yap, belki Mûsâ'nın ilahına çıkarım, çünkü ben onu (Mûsâ'yı) yalancılardan sanıyorum." (Kasas, 38)

“(Fir'avn ey Mûsâ): “Andolsun ki benden başka ilah edinirsen, seni mutlaka zindana atılanlardan yapacağım’ dedi.” (Şuara, 29)

“Ben sizin en yüce rabbinizim’ dedi.” (Naziat, 24)

Fir’avn’ın bu azgınlığı, daha sonraki dönemlerde beşeri sistem ve ideolojiler yoluyla devam etmiş, günümüze kadar gelmiştir. Bugün beşeri sistem ve ideolojiler, azgınlıklarında, insanlar üzerinde ilahlık ve rablık taslamalarında Fir’avn’ı fersah fersah geride bırakmışlardır.

Bugün Türkiye’de anayasa yapmak için çalışanlar, onların içerisinde bulundukları küfür ve şirk yuvası meclisleri, onların başındaki cumhurbaşkanı, meclis başkanı ve başbakanları, azgınlıklarında Fir’avn’ı takip etmektedirler.

İnsanların koydukları ve koyacakları bütün yasalar, ancak cahiliye yasalarıdır. Böyle yasaları yapanlar da o yasalara uyanlar da ancak yüce Allah’a isyan eden cahillerdir.

“Yoksa câhiliye hükmünü mü arıyorlar? İyi bilen bir toplum için Allah'tan daha güzel hüküm veren kim olabilir?” (Maide, 50)

“Allâh, hüküm verenlerin en iyisi değil midir?” (Tin, 8)

Konulan cahiliye hükümlerine uymak insanı Allah yolundan saptırır. İşte bu nedenle yüce Allah (cc), tağutun kesinlikle emredilmesini istemektedir.

“Yeryüzünde bulunan(insan)ların çoğuna uysan, seni Allâh'ın yolundan saptırırlar. Onlar sadece zannediyorlar ve onlar sadece saçmalıyorlar.” (En’am, 116)

Yüce Allah (cc), iman edenler için Kur’an’ı, hukuk kuralları yani şeriat olarak göndermiş, buna uyulmasını, bu kurallardan kesinlikle taviz verilmemesini emretmiştir.

“Sana da kendinden önceki Kitabı doğrulayıcı ve onu kollayıp koruyucu olarak Kitabı gerçekle indirdik. Artık onların aralarında Allâh'ın indirdiğiyle hükmet ve sana gelen gerçekten ayrılıp onların keyiflerine uyma! Sizden her biriniz için bir şeriat ve bir yol belirledik. Allâh isteseydi, hepinizi bir tek ümmet yapardı, fakat size verdiği içinde sizi sınamak istedi. Öyleyse hayır işlerine koşun, hepinizin dönüşü Allah'adır. O size ayrılığa düştüğünüz şeyler(in hakikatin)i haber verecektir.

Aralarında Allâh'ın indirdiğiyle hükmet, onların keyiflerine uyma ve onların, Allâh'ın indirdiği şeylerin bir kısmından seni şaşırtmalarından sakın! Eğer dönerlerse bil ki Allâh, bazı günâhları yüzünden onları felâkete uğratmak istiyordur. Zaten insanlardan çoğu, yoldan çıkmışlardır.” (Maide, 48-49)

Tarihi süreçte insanların Rab’lerine karşı içerisinde bulundukları isyan ve şirkin benzerini gösterenler olmuştur, ancak yüce Allah (cc), onları ve cahili düzenlerini yerlebir etmiş ve her dönemde en güzel şekilde uygulanacak şeriat hükmünü ortaya koymuştur.

“O size, dinden Nûh'a tavsiye ettiğini, sana vahyettiğimizi, İbrâhim'e, Mûsâ'ya ve Îsâ'ya tavsiye ettiğimizi şeriat (hukuk düzeni) yaptı. Şöyle ki: Dini doğru tutun ve onda ayrılığa düşmeyin. Fakat kendilerini çağırdığın (ilahi) esas, Allah'a şirk koşanlara ağır geldi. Allâh dilediğini kendisine seçer ve yöneleni kendisine iletir.” (Şura, 13)

“Bundan dolayı sen (şeriata) çağır ve emrolunduğun gibi doğru ol; onların keyiflerine uyma ve de ki: ‘Ben Allâh'ın indirdiği her Kitab’a inandım ve aranızda adâlet yapmakla emrolundum. Allâh bizim de Rabbimiz, sizin de Rabbinizdir. Bizim eylemlerimiz bize, sizin eylemleriniz size âittir. Bizimle sizin aranızda bir tartışma nedeni yoktur. Allâh aramızı bulur, dönüş O'nadır.” (Şura, 15)

Yüce Allah (cc) tarafından, insanların yeryüzündeki hayatlarını düzenlemek için gönderilen İslâmi hükümlerin, ne bütünü, ne de bir kısmı üzerinde hiçbir şekilde pazarlık yapılmaz ve hiçbir kısmı, yaşam alanının dışında bırakılmaz, bırakılamaz.

Bütün bu nedenlerle İslâmi hükümler bir kenar edilerek yapılan anayasa çalışmaları, yüce Allah’a karşı azgınlık, tuğyan, küfür ve şirktir. Bu anayasa çalışmalarına destek olmak, buna karşı ses çıkarmamak, Nisa Suresi, 76. ayette  belirtildiği  üzere, tağutun yanında yer almak ve yüce Allah’a karşı savaşmaktır.

Biz Müslümanlar, beşeri sistemleri tümüyle reddettiğimiz gibi, bu küfür sistemlerinin anayasalarını da kabul etmiyor, karşı çıkıyor, tağutu ve tüm kurumlarını bütünüyle reddediyor, bu küfre bulaşanları da Kur’an’la uyarıyoruz, onlara karşı Kur’an’la cihad ediyoruz.

“Kâfirlere boyun eğme ve bu Kur'ân ile onlara karşı büyük cihâd et.” (Furkan, 52)

“Ey peygamber, Allah'tan kork; kâfirlere ve münâfıklara itaat etme. Şüphesiz Allâh bilendir, hakimdir.” (Ahzab, 1)

“Kâfirlere ve münâfıklara itaat etme; onların eziyetlerine aldırma, Allah'a dayan; vekil olarak Allah yeter.” (Ahzab, 48)

Beşeri küfür sistemlerini yani tağuti sistemleri tümüyle reddeden Müslümanlar, yüce Alla’ın rızasına, mağfiret ve mükâfatına ulaşabilirler.

“Tağut'a itaat etmekten kaçınan ve Allah'a yönelenlere müjde var. Müjdele kullarımı!” (Zümer, 17)

Ramazan Yılmaz: 2012.08.27

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir