Kategori: Videolar

Bu kategori videoları içermektedir

Aralık 25, 2021 0

Zulüm Payidar Olmaz

Yazar: Ramazan Yılmaz

Siyonizm, emperyalizm, zalimler ve destekçileri helak edileceklerdir
Kur’an’dan ve tarihi kalıntılardan açıkça görüldüğü üzere zulüm hiçbir zaman payidar olmamış, zalimler, yaptıkları zulümlerle yerlebir olup gitmişlerdir. Yüce Allah (cc), hemen her dönemde yeryüzünün ifsad edilmesine izin vermemiş, ifsad ve bozgunculukta haddi aşan diktatörleri ve toplumları en acıklı bir şekilde helak etmiştir.
Yeryüzünü, fitne ve fesat ile ifsad eden, bozgunculuklarında sınır tanımayan zalim, despot bozguncular, yaptıkları her şeyin yanlarına kâr kalacağını zannederek yeryüzünde azgınlıklarını sürdürmüşler, yüce Allah’ın mazlum kullarına zulmetmişlerdir. Yüce Allah (cc), zalimlerin yaptıklarını elbette görmektedir.
“Şüphesiz Rabb’in, elbette gözetlemektedir.” buyuran yüce Allah (cc), Sünnetullah’ın değişmezlik ilkesi gereği, günümüzde de azgınlaşan, İslâmî değerlere, yüce Allah’ın mazlum kullarına ve Rab’lerine iman eden Müslümanlara düşmanlığında sınır tanımayan dünya emperyalizmine ve Siyonizm’ine, zalim bozguncu sistem ve diktatörlere, bozguncu beşerî tağutî sistem ve yöneticilerine de tarihsel süreçte azgınlaşanlara verdiği cezayı verecektir inşaAllah. Bu Sünnetullah’tır ve Sünnetullah, bugünde aynen cari olacaktır.
“Zalimlerin yaptığı şeylerden Allah’ı gafil sanma, şüphesiz ancak onları, gözlerin donup kalacağı bir güne ertelemektedir.” (İbrahim, 42)
Tarihi süreçte hemen her dönemde, yeryüzünü ifsat edip azgınlıklarında sınır tanımayan totaliter diktatörlere ve onların destekçileri mele ve mütref takımına, Tevhidi esaslara iman etmeleri, yaptıkları bozgunculuklarından vazgeçmeleri için rasuller gönderilmiş, ancak onlar, azgınlık ve küfürlerinde ısrar ederek azgınlıklarına devam etmişlerdir. Bunun üzerine yüce Allah (cc), azgınlığı yol edinen totaliter diktatörlere, hak ettikleri cezalarını vererek onları helak etmiştir. Ancak bu ceza dünya hayatındaki bir cezadır, onlar için asıl azap Ahiret günü görecekleri cezadır.
“Yeryüzünde dolaşmadılar mı ki böylece onlardan önceki kimselerin akıbetinin nasıl olduğunu görsünler; kuvvetçe kendilerinden daha güçlü idiler, göklerde ve yerde hiçbir şey Allah’ı aciz bırakamaz. Şüphesiz O, Âlim’dir, Kadir’dir.” (Fatır, 44)
Yüce Allah (cc), geçmiş azgın bozguncuların akıbetlerini vererek günümüz zalim despot bozguncuları uyarmakta, azgınlıklarına devam etmeleri durumunda onların da sonlarının aynı olacağını bildirmektedir.
“O halde onlardan önce geçen kimselerin günlerinin benzerinden başkasını mı gözetliyorlar; de ki: ‘Gözetleyin, doğrusu ben de sizinle beraber gözetleyenlerdenim.” (Yunus, 102)
Yüce Allah’ın, kimseye muhtaç olmadığını ortaya koymakta, hiç kimse, bozgunculuğa karşı tavır almasa da yeryüzü düzeninin bizzat Kendisi tarafından sağlanacağını bildirmektedir. Mülkün sahibi, mülkünü üç-beş çapulcuya bırakmayacağını ve mülkünü onlara bozdurmayacağını tarihi süreçteki zalimleri helak ederek göstermiştir.
Yüce Allah’ın arzında bozgunculuk yapmak isteyen azgın zorbalara karşı insanların tepkisiz kalıp müdahale etmemeleri üzerine yüce Allah (cc), kuşlar ile bozguncuları, bozgunculuk yapmalarına fırsat vermeden helak ettiğini Fil suresinde bildirmektedir.
“Görmedin mi Rabb’inin fil sahiplerine nasıl yaptığını! Onları planlarında yanılmış kılmadı mı! Sürü sürü kuşları onların üzerine gönderdi; tescil edilmiş taşları onlara atıyorlardı. Nihayet onları, yenmiş ekin sapı gibi kıldı.” (Fil, 1-5)
Ebabil kuşlarının, doğanın en güçlü varlıkları olan filleri ve 60 bin kişiden oluşan orduyu yerle bir edip biçilmiş ekin haline getirmelerinin örnek verilmesi, zalimler için apaçık bir uyarıdır. Bu olaydan Müslümanların da ders çıkaracakları önemli bir husustur.
Ebabil kuşlarının, çok güçlü bir orduyu yerlebir etmeleri Müslümanların, Tevhidi ilkeler doğrultusunda cemaatleşmeleri halinde en güçlü silahlara sahip emperyalistleri ve onların İslâm toprakları üzerindeki yerli işbirlikçilerini dize getireceklerini, onları biçilmiş ekin gibi yapacaklarını gösteren çok güzel bir örnektir.
Yüce Allah’a tevekkül ve teslimiyetle atılacak bir adımın ve yapılacak en küçük bir hareketin, yüce Allah’ın yardımı ile büyük sonuçlar doğuracaktır biiznillah. Kur’an, yüce Allah yolunda mücadele eden, hareket metodunu Kur’ani esaslardan alan İslami bir çalışmanın yeryüzünde ifsadı durduracağını örnekler vererek ortaya koymaktadır.
Emperyalistler ve yerli işbirlikçileri helak olmaya mahkûmdurlar
Yeryüzünde fitne ve fücuru yayan Siyonizm, emperyalistler ve yerli işbirlikçileri, sahip oldukları teknolojileri, silah güçleri ve biyolojik ilaçları ile kendilerini güçlü zannediyorlar. Yüce Allah’ın azabı geldiğinde onların, teknoloji, silah güçleri biyolojik ilaçları onları korumayacaktır. Nitekim tarihi süreçte kendilerini güçlü zanneden nice azgınlar, helak edilmişlerdir.
“Yeryüzünde dolaşmadılar mı ki böylece onlardan önce olan kimselerin akıbetinin nasıl olduğunu görsünler! Onlar, kuvvet ve yeryüzündeki eserleriyle onlardan daha güçlü idiler, fakat Allah, onları günahları ile yakaladı;

Aralık 24, 2021 0

Zulüm Payidar Olmaz / Rmazan Yılmaz

Yazar: Ramazan Yılmaz

Cumartesi dersi: ” Zulüm Payidar Olmaz”
Konu başlığı: ” Siyonizm, emperyalizm, zalimler ve destekçileri helak edileceklerdir”
Müfessir: Ramazan Yılmaz

Etiketler: #ZulümPayidarOlmaz #RmazanYılmaz

Aralık 18, 2021 0

İrtidat-Mürtetler

Yazar: Ramazan Yılmaz

Mürtetler, irtidat etmekle yüce Allah’ın üzerine iftira atıyorlar
Sözlükte “geldiği yoldan geri dönmek, bir şeyden yüzçevirip başka bir şeye dönmek” gibi manalara gelen irtidat, ıstılahta, bir Müslüman’ın dinini terk ederek eski inancına yani küfre dönmesi demektir.
Kur’an’da, mürtet ve irtidat açık bir şekilde tanımlanmaktadır. Kişinin, irtidat ederek mürtet olabilmesi ancak öncelikle gerçekten Müslüman olması, Hidayet bulması ile mümkündür. Kendilerine Hidayet belli olduktan sonra imanlarından dönüp irtidat edenler için Rabb’imiz şöyle buyuruyor.
“Ve kim, Hidayet kendisine açıklanır da sonradan Rasul’e muhalefet eder ve Mü’minlerin yolundan başkasına tâbi olursa, döndüğü yola onu yöneltiriz ve cehenneme atarız; ne kötü bir sonuçtur!” (Nisa, 115)
Bir kimsenin, mürtet olabilmesi ancak, onun öncelikle Hidayet’in ne olduğunu bilmesi, Rasulullah (as)’ın bildirdiği Tevhidi esaslara gerçekten iman etmesi, sonra da bu gerçekleri terk edip başka bir düşünce ve davranış içerisine girmesi ile mümkün olabilir.
Hidayet’in, Tevhidi esasların ne olduğunu bilmeyen bir kimse, yüce Allah’a iman ettiğini iddia etse de Müslüman değildir. Kur’anî anlamda iman edip Hidayet bulmayan kimselerin, zaman içerisinde yüce Allah’a inandıklarını söylemeleri, namaz kılmaları sonra da bundan vazgeçmeleri ya da tağutî sistemi reddettiklerini ifade edip sonra desteklemeleri, bunların mürtet olduğu anlamına gelmez. Bu kimseler zaten gerçekten yüce Allah’a iman etmemiş, Hidayet bulmamış, Müslüman olmamışlardı.
Kur’an’ın bildirdiği kafir, müşrik, münafık, fasık, sıfatlarında olan kimseler, yüce Allah’a gerçekten iman etmeyen kimseler olduklarından bunların, zaman içerisinde söylem ve tutumlarında İslâm’a aykırı bir ifade ve davranışta bulunmaları onların mürtet oldukları anlamına gelmez. Bunlar, Müslüman sıfatı dışında kalan diğer sıfatlarda olan kimselerdir.
Vakıf, dernek ve partilerde yuvalanan Samiri soylu bel’amlar, gerçek anlamda mürtettirler
Günümüzde gayri İslâmî yerler olan, İslâm nokta-i nazarında şirk ve küfür yuvaları olarak nitelendirilen vakıf, dernek, parti gibi şirk ve küfür yuvalarında yuvalanan ve kimi televizyonlarda Kur’anî açıklamalar yapan Samiri soylu bel’amlar, Kur’anî anlamda gerçek mürtetlerdir.
Vakıf, dernek, parti gibi şirk ve küfür yuvalarında Samiri soylu bel’amları dinleyen kimseler, Hidayet bulmadıklarından, İslâmî esasları yeterince ya da hiç bilmediklerinden bu nedenle yüce Allah’a gerçekten iman etmediklerinden mürtet değildirler.
Şirk ve küfür yuvaları olan vakıf, dernek ve partilerde İslâmî esaslar, yüce Allah’ın Uluhiyet, Rububiyet ve Meliklik sıfatlarını içeren Tevhidi ilkeler, Hidayet ve Kur’anî hükümler tam öğretilmemektedir.
Gayri İslâmî yerler olan vakıf, dernek ve partilerde İslâm dini adına bir şeyler öğrenip bu öğrendikleri ile Müslüman olduklarını iddia edenler, gerçek İslâm’ı bilmedikleri, Tevhidi anlamda yüce Allah’a iman edip Hidayet bulmadıkları, Tevhidi esaslara gereğince iman etmedikleri, Kur’anî hükümlere tam teslim olup Müslüman olmadıkları için mürtet değil, durumlarına göre Kur’an’ın tanımladığı kâfir, müşrik, münafık, fasıktırlar.
Zaman içerisinde bu kâfir, müşrik, münafık, fasıkların, bulundukları durumu terk ederek ateist ya da deist olmaları, onları mürtet yapmaz. Çünkü bunlar zaten Tevhidi esaslara gereğince ya da hiç iman etmemiş, Hidayet bulmamış ve Müslüman olmamışlardı.
Kur’anî bir çalışma içerisinde iken kimi korku ve endişeleri, bazı çıkar ve beklentileri ya da amaçlarına ulaşmaları nedeniyle Kur’anî çalışmaları terk ederek Müslümanlardan ayrılıp vakıf, dernek, parti gibi şirk ve küfür yuvalarına gidenler gerçek anlamda mürtettirler. Çünkü bunlar, daha önce Tevhidi esasları gereğince öğrenmiş, Hidayet bulmuş, Rasul’ün yolunu bir müddet takip etmiş kimselerdi. Bu nedenle bunlar, Kur’an’ın bildirdiği mürtetlerdir.
Şamanist kültürün günümüz uzantısı olan Tasavvuf denilen gayri İslâmî yerde bulunanların tümü -başlarındaki şeyhlerinden, müritlerine kadar hepsi Kur’anî esasları bilmedikleri, yüce Allah’a gereğince ya hiç iman etmedikleri için bunlar, zaten Müslüman olmadıkları Hidayet bulmadıkları, Rasulullah (as)’ın yolunu takip etmedikleri için mürtet değil ancak müşriktirler.
Mürtetler, irtidat etmekle insanların İslâm’a yönelmelerine engel oluyorlar
Mürtetlerin İslâm’a verdikleri zararı en azılı İslâm düşmanları bile verememiştir. İslâm’a yakınlık duyan bazı kimseler, mürtetlerin bu dönmelerini görünce, “Bak, bunlar da sizin gibi daha önce tağuta karşı idiler, ancak şimdi falanca partiye, özellikle de AKP çetesine girdiler, tağutun destekçileri oldular.” diyorlar.
Bu mürtetler hakkında yaptığım videoda onlara, Erdoğan ve AKP çetesine verdikleri destek nedeniyle “Ey İslâmcılar, yüce Allah’a karşı sürdürdüğünüz savaşta yenilecek ve helak olacaksınız.” demiştim.
İnsanlardan bazıları, mürtetlerin irtidat edişlerine bakıp İslâm’dan uzaklaşıyorlar. Bu nedenle mürtetler, irtidat etmekle -bilinçli ya da bilinçsiz- insanların İslâm’a yönelmelerine engel oluyorlar.

Aralık 11, 2021 0

Taha Suresi, (108-135. ayetler)

Yazar: Ramazan Yılmaz

Rahman’ın huzurunda toplanma, Hüküm Günü
İnsanı, kendisine kulluk yapması için yaratan yüce Allah (cc), onu dünya hayatında başıboş bırakmamış, yaptığı her şeyi, söylediği her sözü, yaratılış gayesine uygun yapıp yapmadığını sorgulayacak, bunun sonucunda hak ettiğini kendisine verecektir. Bu nedenle herkes, o gün hakkında verilecek kararı bekleyecektir.
108- O gün, kendisinde eğrilik olmayan Çağrıcıya uyarlar, Rahman için sesler kısılmıştır, hışıltıdan başka bir şey işitemezsin.
Rab’lerine iman eden ve O’nu inkâr eden herkes, dünyada yaptıklarının hesabını vermek üzere hesap gününde, Rahman olan Rab’lerinin huzurunda toplanacaklardır. Bu, herkes hakkında adil bir şekilde karar verilecek gündür. Bu nedenle sesler kısılmış bir halde herkes hakkında verilecek kararı beklemektedir.
Mü’minler, dünyada tüm hesaplarını, sosyal ve siyasal ilişkilerini, Rab’lerinin huzurunda toplanıp hesap verecekleri o Hüküm Günü’ne göre yaparlar. Pişmanlığın, özür dilemenin fayda vermeyeceği o günde, dünyaya dönüp iyi işler yapma istekleri de kabul edilmeyecektir. Yüce Allah (cc) o günü, önceden haber vermiş, insanları sürekli uyarmış, dünya hayatlarındaki yaşantılarını buna göre düzenlemelerini istemiştir.
“Ve gerçekten namazı kılın ve O’ndan sakının ki, O’na haşrolunacaksınız.” (En’am, 72)
“Ey iman eden kimseler, fısıldaştığınız zaman o halde günah, düşmanlık ve Rasul’e karşı çıkma hususunda fısıldaşmayın; iyilik ve takva hususunda fısıldaşın ve Allah’tan korkun ki O’na toplanacaksınız.” (Mücadele, 9)
Hayatın her alanında, bireysel ve toplumsal her işte temel ölçü, yapılan her şeyin bir gün yüce Allah’ın huzurunda toplanarak hesabının verileceği üzerine yapılmalıdır. Mü’minler, her söz ve işlerini Rab’lerinin huzuruna dönecekleri duyarlılığı ile yaparlar.
“Ey iman eden kimseler, size hayat verecek şeylere sizi çağırdığı zaman Allah’a ve Rasulü’ne icabet edin ve bilin ki şüphesiz Allah, kişi ile onun kalbi arasına girer ve muhakkak siz, O’na haşrolunacaksınız.” (Enfal, 24)
“O kimseler, verdikleri şeyi kalpleri ürpererek verirler, şüphesiz onlar, Rab’lerine döneceklerdir.” (Mü’minun, 60)
Rab’lerini unutarak hesaplarını dünya hayatına göre yapanlar, ilişkilerini kendi arzularına göre düzenleyenler, hiç gelmeyeceğini bu nedenle yalanladıkları o gün ile karşılaşmışlardır. O gün, dünya hayatında ilah edindikleri kişilerle araları açılmış, tek başlarına kalmışlar ve gerçek İlahları olan Rab’lerinin huzuruna gelmişlerdir.
“Allah’a kavuşmayı yalanlayan kimseler, gerçekten hüsrandadır; nihayet ansızın Saat onlara geldiği zaman diyeceklerdir ki: ‘Onun hakkında haddi aştığımız şeyler nedeniyle vah yazıklar olsun bize’ ve onlar, işledikleri günahlarını sırtlarına yükleneceklerdir. Bilin ki, yüklendikleri şey ne kötüdür!” (En’am, 31)
Dünyada, bir amirin ya da müdürün huzuruna çıkan kimseler, bunun için kılık kıyafet de dâhil her türlü hazırlığı yaparlarken, bunların, Rab’lerinin huzuruna çıkma konusunda bir hazırlık yapmamaları, açık bir şekilde Rab’lerini inkâr değilse bile O’nu önemsememe ve O’nun huzuruna çıkmayı düşünmemedir ki bu, sonuç olarak inkârdır.
“O gün onlar haşrolunduklarında, gündüzün bir saatinden başka kalmamış gibi olurlar; onlar aralarında tanışıyorlar. Muhakkak hüsrana uğrayacak kimseler, Allah’a kavuşmayı yalanlayanlar ve Hidayet bulmayanlardır.” (Yunus, 45)
Yüce Allah’ın huzuruna çıkacağını düşünen kimseler, elbette bunun için hazırlık yapar, Rab’lerinin dünyada kendilerine bildirdiği Kitabın gereklerini yerine getirirler. Çünkü onlar, bu Kitaplarından Kıyamet günü sorgulanacaklarını bilirler.
Yüce Allah’ın huzurunda, başlar öne eğilmiş bir halde herkes hakkındaki kararı bekleyecek, kimse konuşamayacak, yalnızca Rahmanın izin verdikleri konuşacaklardır.

Aralık 4, 2021 0

TAHA SURESİ(59-107. ayetler)

Yazar: Ramazan Yılmaz

Müslümanlar, gündemi kendileri oluşturmalıdırlar
Müslümanlar, Tevhidi esasları insanlara ulaştırırlarken gündemi de kendileri oluşturmalı, kâfir ve müşriklerin gündemleri ile meşgul olmamalı, ortamı ve zamanı iyi tespit etmeli, insanların hassasiyetlerini gözönünde bulundurmalıdırlar. Hz. Musa (as), sihirbazlarla karşılaşacağı günü kendisi tespit etmiştir. Onun, bu tespit ettiği gün ise, insanların kalabalık oldukları ve manevi duygularının en üst seviyede olduğu zamandır.
59- Dedi ki: ‘Süslenme (bayram) günü, buluşma vaktimizdir ve elbette insanların toplanacağı kuşluk vaktidir.’
Hz. Musa (as)’ın, bayram günü, kuşluk vaktini seçmesi çok anlamlıdır. Çünkü kuşluk vakti insanlar, fikren çok açık, fizikken canlıdırlar. Hz. Musa (as), böylece hem çok insana aynı anda tebliğ yapmış olacak, hem de Fir’avn’ı, halkın gözünde küçük düşürecekti. Bu, Hz. Muhammed (as)’ın, açık tebliğine başladığında halkı bir tepenin yamacına toplaması ve özellikle panayırlarda davetini ortaya koyması gibi Müslüman davetçiler için örnek birer vesikadır. Müslümanlar, bulundukları kalabalık ortamlarda, Tevhidi esasları duyurmalıdırlar ki, birçok insanın duymasını sağlamış olsunlar.
60- Bunun üzerine Fir’avn, dönüp gitti, hemen düzenini topladı, sonra geldi.
61- Musa onlara dedi ki: ‘Yazık size, Allah’a karşı yalan uydurmayın, bir azap ile mülkünüzü keser; elbette iftira eden kimse, hüsrana uğrar.’
62-64- Bunun üzerine onlar, işlerini aralarında tartıştılar ve gizlice konuştular. Dediler ki: ‘Doğrusu bu ikisi, iki sihirbazdır, doğrusu toprağınızdan sihirleriyle sizi çıkarmak ve örnek yolunuzu gidermek istiyorlar. Şimdi hilenizi toplayın, sonra sırayla gelin ve elbette üstün gelen kimse bugün kurtulmuştur.’
Küfür ve şirk ehlinin, Müslümanlara karşı kendi aralarından toplanmaları, kararlar almaları Müslümanları hiçbir şekilde endişelendirmemeli, kaygılandırmamalıdır. Onlar, kendi gündemlerini oluşturmalı, yalnızca Rab’lerinin kendilerine bildirdiği ölçüler içerisinde hareket ederek O’na güvenmelidirler.
65- Dediler ki: ‘Ey Musa ya ister sen at ya da ister önce atan kimse biz olalım’
Hz. Musa (as), muhatapları ile tartışırken öncelikle onlara söz hakkı vermiştir. Bu, onların, düşünce ve davranışlarının öğrenilmesi, ona göre onlara cevap verilmesi için önemli bir taktiktir! Hz. Musa (as), daha sonra onlara cevap vermiş ve üstün gelmiştir.
66-67- Dedi ki: ‘Bilakis atın’ işte o zaman onların ipleri ve asalarının sihirleri ona, gerçekten hızlı hareket ediyor izlenimini verdi. Bu yüzden Musa korktu, kendisinde bir ürperti hissetti.
Küfür ve şirk cephesinin, Müslümanlara karşı yapacakları her türlü plan, ancak kendi ayaklarına dolanır. Onlar, biraz sonra ne olacağını bilmeden o anda hevalarının istediği doğrultuda hareket ederler. Müslümanlar ise, gaybı bilen Rab’lerinin belirlediği ölçü içerisinde hareket ederler, Rab’lerinin izniyle her zaman ve zeminde üstün gelirler.
68-69- Dedik ki: ‘Korkma, şüphesiz üstün gelecek sensin sen! Sağ elindeki şeyi at, yaptıkları şeyleri kapsın; şüphesiz yaptıkları şeyler, sihirbazın hilesidir ve sihirbaz, nereye varsa iflah olmaz.’
Müslümanlar, insanların heva ve heveslerinden uydurdukları şeylerin, Kur’anî esaslara üstün gelemeyeceğini çok iyi bilmeli, her söz ve hareketlerinde mutlaka Kur’anî ölçüler içerisinde hareket etmelidirler. Kur’ani esaslar içerisinde Tevhidi esaslar ortaya konulduğu sürece Müslümanlar, daima üstün gelecekler, aksi halde küfür ve şirk unsurlarına karşı başarı elde etmeleri mümkün olmayacaktır.
Tevhidi esaslar ortaya konulduğunda gerçek bütün açıklığı ile ortaya çıkacak, batıl olan her şey yok olup gidecektir.
“Böylece Hak gerçekleşti ve onların yapmış oldukları şeyler batıl oldu.” (A’raf, 118)

İman, izin, pazarlık ve kuşku kabul etmez hemen teslim olmayı gerektirir *Bu konuda A’raf suresi, 123-126. Ayetlerin açıklamalarına bakılabilir.
İman etmek, başkalarından izin alarak, “Şu olursa iman ederim” deyip pazarlık yaparak, “Acaba ne olur” gibi endişe taşıyarak olmaz. Hz. Ali (r. anh), Rasulullah (as) kendisini imana davet ettiğinde babasına sormak istemiş, ancak bundan hemen vazgeçerek iman etmiş, böylece bugüne kadar adının rahmetle anılmasına sebep olmuştur.
Akleden kimseler, gerçekleri görür görmez, Hakk’a hemen teslim olur, üzerinde bulundukları batıl yoldan dönerler. Sihirbazlar da bu gerçekleri görmüş, hiç düşünmeden Rab’lerine yönelip iman etmişlerdir.
70- Bunun üzerine sihirbazlar, secdeye kapandılar; dediler ki: ‘Harun ve Musa’nın Rabb’ine iman ettik!’
Gerçekler görüldüğünde, anında teslim olup iman etmek esastır ki, gerçek iman budur. Gerçeklerin ortaya çıkmasına rağmen, iman etmekte tereddüt eden, iman etmeyi geciktiren ya da başkalarının bu konudaki görüşlerine başvuran kimselere iman etmek nasip olmayabilir.
Rasulullah (as), tebliğini ortaya koyduğunda hemen teslim olanlar, Asrı Saadeti oluştururlarken, Rasulullah (as)’ı dinleyip hemen iman etmeyenler, “Kavmimize gidip soralım sonra iman edelim” diyen birçok kimseye iman nasip olmamıştır.

Kasım 27, 2021 0

TAHA SURESİ, (1-58. ayetler)

Yazar: Ramazan Yılmaz

Gökler, yer ve içindekiler için tek hüküm koyucu yalnızca yüce Allah’tır
Yüce Allah (cc), tıpkı A’raf suresinde olduğu gibi Taha suresinde de Kur’an’ı, sıkıntı vermesi için değil, öğüt ve uyarı için gönderdiğini, Kur’anî esasların, insanlara ulaştırılmasını bildirmiştir. Kur’anî esaslar, insanlara duyurulunca şirk ve küfrü yaşam tarzı haline getirenler tarafından karşı çıkışların olacağı, A’raf suresinde birçok Rasul’ün hayatından örnekler verildiği gibi Taha suresinde de en azgın Fir’avn örnek verilmiştir.
Surenin ilk sekiz ayeti, surenin üzerine oturtulduğu temel esastır. Bu da kulları için oldukça kolay anlaşılır bir kitap indirmesi ve “Rahman, arşı düzenledi.” hükmü ile her şeyi düzenlemesidir. Yarattıklarının her halini bilen yüce Allah (cc), onların hayatlarını düzenlemek için Kitabı’nı indirmiş, “Allah ki, O’ndan başka ilah yoktur.” buyurarak yarattıkları üzerinde tek İlah olduğunu beyan etmiştir.
Taha suresi, insanların hayatlarını düzenlemek için yüce Allah’ın, gönderdiği Kitab’ın belirlediği esaslar doğrultusunda hareket edilmesi gerektiğini bildirmekte, iman edip salih amel işleyenlerin kurtulacaklarını, bu esaslar doğrultusunda hareket etmeyenlerin şeytana tabi olduklarını ve cehenneme gireceklerini haber vermektedir.
Sure, Kur’anî esaslar doğrultusunda hareket etmeyenlerin, Kıyamet günü kör haşredileceklerini, çünkü bu kimselerin, dünyada Kur’anî gerçekleri görmediklerini ve unuttuklarını bildirmektedir.
Taha suresi, göklerde ve yerde egemenliğin, güç ve kuvvetin bütünüyle yüce Allah’a ait olduğunu, her şeyin O’nun kontrolünde bulunduğunu, Ulûhiyetin yüce Allah’a ait olduğunu bildirmiştir. Kur’an, insanların yeryüzündeki hayatlarını en iyi şekilde düzenleyen, onlara yol gösteren yegâne Kitap’tır.
Surenin, -neredeyse tümü- Hz. Musa (as)’ın, Fir’avn ile olan mücadelesine yer vermekte, iman eden sihirbazların, Fir’avn’e, nasıl onurlu bir şekilde karşı çıktıklarını, Fir’avn’ın, bu mücadele sonunda zelil bir hale düşüp helak edildiğini bildirmektedir.
Surede, yeryüzü düzenini bozan Fir’avn’ın, azgınlaştık ve bozgunculuğu bırakması için uyarıldığını, ancak uyarıyı dinlemeyen Fir’avn’ın helak edildiğini bildirmiştir.
Şu bir gerçektir ki, kim olursa olsun, yüce Allah’ın koyduğu düzeni bozamaz. Bu düzeni bozmaya kalkışanları ise, Rahman olan âlemlerin Rabb’i yüce Allah (cc), kimi zaman gönderdiği rasuller eliyle kimi zaman da -Fil suresinde belirtildiği üzere- diğer varlıklar vasıtasıyla helak ederek yeryüzü düzenini tesis edecektir. Çünkü Kâinatı istiva eden, düzenleyen O’dur.
İman eden bir kimsenin, hiçbir şekilde ve şartta, yüce Allah’tan başkasına itaat etmeyeceği konusunda, Fir’avn’ı hiçe sayan sihirbazları örnek veren yüce Allah (cc), Kendi emirlerini bırakıp başkalarının emrine göre hareket edenlerin zelil düşeceklerini, Hz. Âdem (as)’ın, İblis’e aldanmasını ve İsrailoğullarını örnek vermektedir.
Yüce Allah (cc), iman edenlerin mutlak anlamda ve kesin bir şekilde Kur’ani esaslara uygun hareket etmelerini istemiş, bunun için onlara hiçbir zorluk yüklemeyecek Kitabını göndermiştir.
1-4- Ta, Ha, bu Kur’an’ı, sana sıkıntı çekmen için indirmedik; ancak endişe duyan kimse için öğüttür, yeri ve yüce gökleri yaratan kimsenin indirmesidir.
Yüce Allah (cc), hem sorumluluk hem de kulluk görevleri konusunda kullarına hiçbir zorluk yüklememiş, onları sıkıntıya sokmamıştır. Gönderdiği Kitabı’nda kullarına hiçbir zorluk yüklemeyen yüce Allah (cc), Kitabı’nı anlayıp hayatlarına uygulamaları için kullarına kolaylaştırmıştır.
Kur’an’ın hükümlerine uygun yaşamak, insana herhangi bir sıkıntı vermez, aksine huzur ve mutluluk verir. Kur’an’la hareket, iman edenlere iç huzuru ve mutluluğu sağlar, fiziksel, sosyal ve toplumsal rahatlıklar getirir. Bu ise, Kur’an’a iman ve salih amel ile olur ki bu, hiçbir şekilde insanın gücü üstünde değildir.
“İman edip salih amel işleyen kimseler -ki, bir nefsi, ancak onu gücünden başka sorumlu tutmayız- işte onlar, cennet halkıdır, onlar orada ebedi kalacaklardır.” (A’raf, 42)
Salih amel, iman edilen Kur’anî esaslara uygun yaşamın her alanında yapılan fiillerdir. Yarattığı kullarının her hallerini bilen yüce Allah (cc), onlara sıkıntı verecek hiçbir mükellefiyet yüklememiştir. O’nun, yüklediği mükellefiyetler, kullarına onur vermekte, onların kurtuluşunu sağlamaktadır.
Göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunan her şeyin Rabb’i olan yüce Allah (cc), yarattıkları üzerinde yegâne hüküm koyucu en üstün Otorite, tek İlah’tır. Bu nedenle O, yaratmada, rızıklandırmada, yaşatmada, hüküm koymada kullarının hiçbirine benzemez, bütün sıfatları ile kullarından üstündür.
5-8- Rahman, Arşı düzenledi; göklerde ne varsa, yerde ne varsa ve ikisi arasında ne varsa ve toprağın altında ne varsa O’nundur! Doğrusu sözü açıklasan, sonra gerçekten onu, sır olarak gizlesen de bilir. Allah ki, O’ndan başka ilah yoktur, en güzel isimler O’nundur.
Yüce Allah (cc), yarattıkları üzerinde en üstün güçtür; göklerde, yerde ve ikisi arasında bulunan her şey O’nundur. Ulûhiyet, bütünüyle O’na aittir,

Kasım 20, 2021 0

Taha Suresi, Giriş

Yazar: Ramazan Yılmaz

Kur’an, İslâm’ın Temel Kaynağıdır

Bir din, ideoloji, bir düşünce ya da dünya görüşünün, insanlar tarafından kabul görmesi onun, ancak kolay ve anlaşılır olması, insanlara taşıyabileceklerinden fazla yük ve sorumluluk yüklememesi ile mümkündür. İslâm, tüm bu özellikleri içerisinde barındıran tek din ve sistemdir.

İslâm, sorumluluk, görev ve yaptırımlar açısından, insanların kaldırabilecekleri ve yapabilecekleri kolaylıktadır. Bu, yüce Allah’ın kullarına olan rahmeti ve lütfundandır.

“Bir nefse, onun gücü dışında külfet yüklemeyiz ve yanımızda Hakk’ı konuşan bir kitap vardır ve onlara asla zulmedilmez.” (Mü’minun, 62)

Yüce Allah (cc), kullarına olan rahmeti nedeniyle hiçbir konuda zorluk dilememiş, kaldıramayacakları yük yüklememiş, onların anlamayacakları, sıkıntı duyacakları bir Kitap da indirmemiştir. O, hiçbir tahsili olmayan, ancak okuma yazma bilen her insanın, kolaylıkla anlayabileceği bir Kitabı kullarına göndermiş, okuma ve anlama yönünden kolaylaştırmıştır.

“Andolsun öğüt için Kur’an’ı kolaylaştırdık, şimdi öğüt alacak var mı!!” (Kamer, 17)

Kur’an’ın kolaylaştırmasının nedeni insanların yüce Allah’tan başkasına kulluk yapmamaları için yol gösterici olmasındandır.

“Allah’tan başkasına kulluk etmeyin; doğrusu ben, sizin için O’ndan bir uyarıcı ve müjdeciyim.” (Hud, 2)

Kur’an, insanların kolayca anlayıp uymaları, sorunlarını çözmeleri, huzurlu bir yaşam sürmeleri için kolaylaştırılmış, huzurlu hayat içerisinde Rab’lerine gereği gibi kulluk yapmaları için gönderilmiştir. Bu nedenle Kur’an, İslâm dininin temel kaynağıdır.

Kur’an’ın, temel kaynak olarak alınması ancak insanların ona hakkıyla iman etmeleri, kendi heva ve arzularını ileri sürmeden hükümlerine razı olmaları ile mümkündür. Kur’an’a gereğince iman edilmedikçe onu anlamak mümkün değildir.

Kur’an’ı en doğru şekilde anlamanın yolu, öncelikle onun yüce Allah (cc) tarafından indirildiğine ve ona, hiçbir şekilde beşer sözü katılmadığına gerçek anlamda iman etmekle mümkündür. Aksi halde Kur’an’ı anlamak mümkün olmayacaktır.

Kur’an, evrensel ve çağlarüstü bir Kitap’tır

Kur’an, sosyal, siyasal, toplumsal hükümleriyle, bildirdiği Kâinat ayetleriyle ve ilmi açıklamalarıyla evrensel ve çağlarüstü bir Kitap’tır. Kur’an’ın 1400 yılı aşkındır verdiği bilgilerin birçoğuna günümüzde daha yeni ulaşılmış, birçoğuna da henüz ulaşılmamıştır.

Kur’an, mana ve madde âlemini birleştirerek insanların Rab’leri yüce Allah’a gereği gibi iman etmelerine ışık tutmakta, onları, her iki âlem içerisinde gezdirerek imanlarının kökleşmesini sağlamaktadır.

Kur’an, genel yapısı ile insanı, maddi âlemden çıkarıp mana âlemine, müşahede edilen sınırlı ortamdan fizikötesi sınırsız âlemin içerisine çeker, insanı iki âlem içerisinde gezdirerek yüce Allah’ın azamet ve kudretini ortaya koyar, Böylece insanın sağlam bir şekilde iman etmesini sağlar.

Kur’an’ın, evrensel ve çağlarüstü mesajını anlamak ancak öncelikle maddi değer

yargılarından sıyrılmakla ve mana âleminin içerisine girmekle mümkündür. Maddi değer yargılarından sıyrılmayanlar, hiçbir zaman Kur’an’ın mesajını anlayamaz, onda geçen mucizevi hükümleri kavrayamazlar.

Kur’an’da geçen ve adeta aklın sınırlarını zorlayan yüzlerce olayı, harikulade mucizeleri anlamak, maddi âlemin gerçeğini kavramakla mümkündür.

Kur’an, her dönem materyalist mantık sahiplerini şaşkına çevirmekte, adeta beyinlerine çivi saplarcasına şoke etmektedir. İman ile küfür arasında yalpalayan bu materyalistler, daha ne olduklarını anlamadan sure, birbiri ile bütünlük sağlayan konuları, gerçekten nasıl iman edileceği konusundaki gerçeği ortaya koyarak hükümlerini ardı ardına sıralamakta ve Kur’an’dan şüphe edenlere meydan okumaktadır.

“Ve gerçekten kulumuza indirdiğimiz şeyden kuşku içerisinde iseniz, o halde onun benzeri bir sure getirin ve Allah’tan başka şahitlerinizi de çağırın şayet doğru söyleyenlerden iseniz.” (Bakara, 23)

“Yoksa ‘Onu uydurdu’ mu diyorlar! De ki: ‘O halde onun benzeri bir sure getirin ve Allah’tan başka gücünüzün yettiği kimseleri de çağırın, gerçekten doğru sözlüler iseniz.” (Yunus, 38)

“De ki: ‘Andolsun şayet insan ve cin, bu Kur’an’ın bir benzerini getirmek üzere toplansalar ve birbirlerine arka çıkmış olsalar, onun benzerini getiremezler.” (İsra, 88)

Üstün ve şerefli bir Kitab’a iman eden Mü’minler, beşerî sistemlerin yasa ve kurallarının, Kur’an’ın bir suresinin, hatta bir ayetinin dahi benzeri olamayacağını bilirler. Onlar, beşerî sistemlerin yetersiz olduğunun bilincinde bu sistemlere ve yasalarına itibar etmezler, kendilerine indirilen Kur’an’la hükmeder, insanların hevalarından çıkan sistemleri ve yöneticilerini reddederler.

“Şayet gerçekten yeryüzünde bulunan ağaçlardan kalem ve deniz de onun arkasından yedi deniz ona takviye edilse, Allah’ın kelimeleri tükenmez; şüphesiz Allah Aziz’dir, Hâkim’dir.” (Lokman, 27)